
Halil Hamdi Dağıstânî (ks)
34
Bu sayfada yer alan bilgiler Prof. Dr. Kadir Özköse ve Prof. Dr. Halil İbrahim Şimşek tarafından yayına hazırlanan “Altın Silsile’den Altın Halkalar” kitabından alınmıştır.
Halil Hamdi Dağıstânî (ks)
Kaynaklarda geçtiği şekliyle adı Halil Hamdi Dağıstânî’dir. Babası Yahya Efendi‘yle birlikte Mekke’ye giderek oraya yerleşti. Önce babasından manevî terbiyeye başlayan Halil Hamdi Efendi daha sonra babasının şeyhi Abdullah-ı Mekkî’ye intisab edip yedi yıl kadar onun gözetiminde tasavvufî eğitim gördükten sonra seyr u sülûkünü tamamlayarak hilafet ve irşâd icâzeti aldı.[1]
Abdullah-ı Mekkî’nin halifesi olan babası Yahya Efendi vefatına yakın bir dönemde Halil Hamdi Efendi‘yi Mekke’deki tekkesine halife olarak tayin etti. Bir eserinin giriş kısmında, döneminde görevde bulunan Osmanlı padişâhlarının (Abulmecid, Abdulaziz ve II. Abdulhamid) İslâm’a hizmetlerini hayırla yâd ederek onlara dua etmektedir.
Mustafa Şiranî’yle pîrdaş olan Halil Hamdi Efendi Mustafa Hâkî Efendi’yle de görüşmüşlerdir. Mustafa Hâki Efendi hakkında övücü sözleri ve muhabbeti olduğu kaydedilmektedir.[2]
Halil Hamdi Efendi‘nin halifelerinden Üsküdarlı Balabanî Hasan Hüsnü Efendi (ö.1347/1928)[3] ve Bursa Hamidiye Dergâhı şeyhi Ahmed Hüsameddin Efendi (ö.1343/1925)[4] tarafından Anadolu’daki silsilesi devam ettirilmiştir. Ayrıca Halil Hamdi Efendi Nakşbendiyyenin Uzak Doğu ülkelerine yayılmasında da etkili olmuştur. Mekke’de vefat edip aynı yerde defnedilmiştir.
Halil Hamdi Paşa’nın üç eserine ulaşabildik. Bunlardan biri İrşâdu’r-râğıbîn’dir. Kırk sayfa olan eserin ilk 25 sayfası Halil Hamdi Paşa’nın Nakşbendiyyenin usulüne dair görüşlerini içermektedir. Eserin 23-25 sayfaları arasında Halil Hamdi Efendi‘nin Nakşî silsilesi, son kısmında İmam-ı Rabbanî’nin Mektubât’ından birkaç mektup ve bazı zevâtın takrizleri yer almaktadır.
Diğer eserleri ise Risâletü’l-Münazzame fî fedâili’l-Mekketi’l-Mükerreme,[5] Selâse reşehât min marifeti’n-nefs’tir.[6]
Halil Hamdi Efendi‘ye göre tarikatın usulü dört rükunden ibarettir. Birincisi ism-i zât ve nefy u isbât zikridir. İkincisi şeyh-i kâmilin sohbeti, ona muhabbet etmek ve râbıta yapmaktır. Üçüncüsü sünnete ittiba etmek, övülen ahlâka sahip olmak ve kötü bidatlardan kaçınmaktır. Dördüncüsü ise murakabedir.[7]
Şeyhin huzurundayken yapılan râbıta şöyledir: Kalp şeyhin kalbine muhabbet ve teslim yoluyla bağlanarak Allah(cc)’a yönelip zikir yapılmalıdır. Şeyhin olmadığı ortamlarda yapılan râbıta ise, müridin şeyhini karşısında farzedip kalbini onun kalbine muhabbet ve teslim yoluyla bağlayarak namazda muktedinin imama iktidası gibi ona uyarak Allah(cc)’a yönelip zikretmektir. Mürit, şeyhinin suretini Allah(cc)’ın yoluna açılmış bir kapı olarak kabul etmelidir.[8]
Kaynaklar:
[1] Halil Hamdi Dağıstanî, İrşâdu’r-râğıbîn, Mahmut Bey Matbaası, İstanbul 1307/1890, s. 2; Kufralı, Nakşbendîliğin Kuruluş ve Yayılışı, s. 184.
[2] Aşçı İbrahim Dede, Çok Yönlü Bir Sûfînin Gözüyle Son Dönem Osmanlı Hayatı: Aşçı Dede’nin Hatıraları, haz.: Mustafa Koç, Eyyüp Tanrıverdi, Kitabevi, İstanbul 2006, c. 2, s. 615; Necmettin Sarıoğlu, “Seyyid Halil Hamdi Paşa”, Somuncu Baba Dergisi, 2005, sayı: 55, s. 38.
[3] Abdurrezzak Tek, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Bir Şeyh Portresi: Üsküdarlı Balabanî Hasan Hüsnü Efendi ve Tasavvuf Anlayışı”, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Bursa 2007, c. 16, sayı: 2, s. 157. Hasan Hüsnü Efendinin ismi bazı kaynaklarda – muhtemel bir karışıklıktan kaynaklanmış olsa gerek – Hüseyin Hüsnü şeklinde verilmiştir.
[4] Abdurrezzak Tek, “Tekkeler Kapatılmadan Önce Nakşîliğin Bursa’daki Tarihi Süreci”, Uludağ Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Bursa 2007, c. 16, sayı: 1, s. 231.
[5] Millet Ktp., Ali Emirî, no: 2234.
[6] Süleymaniye Ktp. Hacı Mahmud Efendi, no: 2391.
[7] Halil Hamdi Dağıstanî, İrşâdu’r-râğıbîn, s. 6.
[8] Aynı eser, s. 8.

Önceki Halka
Mustafa Rûmî Şirânî (ks)
