
Mustafa Takî Sivâsî (ks)
36
Bu sayfada yer alan bilgiler Prof. Dr. Kadir Özköse ve Prof. Dr. Halil İbrahim Şimşek tarafından yayına hazırlanan “Altın Silsile’den Altın Halkalar” kitabından alınmıştır.
Mustafa Takî Sivâsî (ks)
Mustafa Takî Efendi 1289/1873’te Sivas’ta doğdu. Babası Mehmet Selim Efendi annesi ise Saniye Hanımdır. Babasının ismine nisbetle Selim Efendizâde diye anılmaktadır.
Bazı eserlerinde Mustafa Takî olarak geçen ismi, diğer bir kısmında Mustafa Naki şeklinde yazılmıştır. “Allah’tan korkan, muttakî ve dindar” anlamlarındaki Takî ile “saf, temiz ve katıksız” anlamlarına gelen Naki isimlerini bilinçli olarak kullandığı kaydedilmektedir.[1]
İlk ve orta öğrenimini Sivas İbtidâi Mektebi ve Rüştiyesi’nde tamamlayan Mustafa Efendi, yüksek tahsilini medresede yaparak icazet aldı. Medresede iyi düzeyde Arapça ve Farsça öğrendi. Kelâm, Fıkıh, Feraiz, Siyer ve Hadis ilimlerine vukufiyeti vardı.
Yazdığı makaleler ve kitaplardan onun ilmî vukufiyetini tespit etmek mümkündür. Ayrıca onun bu ilmî yeterliğine binaen müderris ve muallim olarak görev yaptığı müesseselerde fıkıh, tefsir ve Arapça öğrettiği bilinmektedir.
Mustafa Efendi 19 Ekim 1887’de Sorgu Hâkim Yardımcılığı ile memuriyet hayatına başladı. 1 Kasım 1891’de Hafik ilçesi Sorgu Hâkimi Yardımcısı oldu. Adliyedeki memuriyetini 17 Nisan 1894/29 Haziran 1913 tarihleri arasında Sivas Adliyesinde Bidayet Mahkemesi zabıt kâtipliği, müdde-i umumi (başsavcı) kâtipliği, Bidayet Mahkemesi başkâtipliği ve mahkeme aza mülazımlığı görevleriyle sürdürdü. Kısa bir süre Meclis-i Umumi azalığı yaptı.
13 Kasım 1914’te Sivas Sultanisi Arapça öğretmenliğine atanınca adliye teşkilatından ayrıldı. Dârulhilâfe’de Türkçe, Arapça-nahiv ve fıkıh müderrisliği yapan Mustafa Efendi öğretmenlik görevine 22 Nisan 1920’ye kadar devam etti.[2]
Mustafa Takî Efendi, 1889’da kurularak 1918’e kadar Osmanlı’nın siyasî hayatında etkili olan İttihak ve Terakki Cemiyeti’nin Sivas üyesi oldu. Bu hareket içinde faal olarak görev yaptı. Siyasî ve sosyal hayatı iyileştirme gayretlerinin içinde bulundu. Yazıları ve konuşmalarıyla bu tür faailetleri dstekledi.
1 Ağustos 1336/1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 1. Dönem Sivas milletvekili oldu. 23 Nisan 1920’de 1. Meclisi’in açılışında bulundu. Mecliste Şer’iye, Evkaf, Adalet, İrşad, Anayasa, Dilekçe, Millî Eğitim komisyonlarında ve Memurîn Muhakemât Tetkik Kurulu’nda çalıştı.
Bu arada 3. toplantı yılında bir süre Dilekçe Komisyonu başkanlığı yaptı. Milletvekili olduğu dönemde yedisi gizli oturumlarda olmak üzere Meclis kürsüsünden 43 konuşma yaptı ve 5 kanun önerisi verdi.[3] Meşhur Ankara Fetvası’nı “Sivas Meb’usu, Ulemâdan Mustafa Takî” ismiyle imzaladı.
Dört evlilik yapan Mustafa Efendi’nin birinci eşi Hatice Hanımdan 6 çocuğu oldu. Bir çocuğu olduğu ikinci eşi Behiye’den boşanarak ayrıldı. Üçüncü eşi Teyfika ve dördüncü eşi Emine Hanımdan çocuğu olmadı. Dördüncü eşinden de boşanarak ayrıldı.
Kendisinden sonra erkek çocukları Doğruyol soyadını aldı.[4] Oğlu Bahâeddîn uzun yıllar yurtdışında yaşadı. Diğer oğlu Bedreddin ise 1984’te vefat etti.
Mustafa Takî Efendi, 1923’te milletvekilliği sona erince memuriyet görevi talebiyle dilekçe verdi. Bunun üzerine 10 Kasım 1923’te Sivas Sultanîsi Arapça ve Hadis öğretmenliğine atandı. 1 Ağustos 1341/1 Ağustos 1925’te Gürün’de vefat etti ve Sivas’ta Yukarı Tekke Mezarlığı’na defnedildi.[5]
Mustafa Takî Efendi mânevî eğitimini Tokatlı Mustafa Hâki Efendi‘den aldı. 1920’de Mustafa Hâki Efendi’nin İstanbul’da vefatından önce kendisine hilafet ve irşad icazeti verildi. Ondan sonra hilafet pîrdaşı olan İhramcızâde İsmail Hakkı Toprak Efendi‘ye verildi.
Edebiyata ilgisi olan Mustafa Efendi’nin nesir eserlerinin yanısıra şiirleri de vardır. Özellikle üstadı Mustafa Hâki Efendi adına yazdığı mersiyesi meşhurdur.
Eserleri
Mustafa Takî Efendi’nin dört kitabı ve birçok yayımlanmış makalesi vardır. Kitapları ve makalelerinin içerikleri fıkıh, kelâm, hadis, tarih vs. ilimleri kapsamaktadır. Kitapları şunlardır:[6]
- Tarih-i Nur-i Muhammedî: Eser 20 cüzden oluşmaktadır. Birinci cüzde Nur-ı Muhammedî’nin yaratılışından başlayarak son cüzde Hz. Fatıma’ya kadar pek çok konuyu içermektedir.
Takî Efendi eserinin muhteviyetını veya içindekiler kısmı diyebileceğimiz bölümü birinci cüzde yazmıştır. Eserin beş cüzü (1, 3 8, 17, 18) mevcut olup diğerlerine henüz ulaşılamamıştır.
- Kırk Hadis Yahut İlm-i Hâl-i Siyasî ve İctimaî: 60 kadar hadisi ihtiva etmektedir. Hadisler belli bir konu sırasıyla verilmemiştir.
Nakledilen hadisler harekelenerek Osmanlı Türkçesine çevrilmiş ve şerh edilmiştir. Kitabın sonunda ise nakledilen hadislerin tahrici yapılarak bir cetvelle gösterilmiştir.[7]
- Mevlid-i Şerif: Takî Efendinin mensur olarak yazdığı bu eser İhramcızâde tarafından nazmedilmiştir. Tarih-i Nur-i Muhammedî eserinin bir bölümü olması muhtemeldir.
- Ağaç Dikmenin Fazileti: Takî Efendinin bu adla hacimli bir eseri olduğundan bahsedilmekle birlikte henüz metnine ulaşılamamıştır.
Yukarıda zikredilen kitap boyutundaki eserlerinin yanı sıra Sırat-ı Mustakim, Sebilürreşad ve Beyanü’l-Hak dergilerinde yazıları yayımlanmıştır.
Sırât-ı Müstakîm Dergisinde Yayımlananlar:
- “Düello Meselesinin Taşradaki İn’ikâsâtı”, yıl: 1327, cilt: 6, sayı: 145, ss. 236-237.
- “Rusya’da Tazyîk-i İslâm’a Lüzum Gösterenler”, yıl: 1327, cilt: 6, sayı: 156, ss. 412-413.
- “İslâmîyet’te Cihad”, yıl: 1327, cilt: 7, sayı: 172, ss. 244-246.
- “Mubâhesât: İ’dâd-ı Kuvvet”, yıl: 1327, cilt: 7, sayı: 172, ss. 256-257.
- “Mücâhidlerimize Yapılan Haksızlığa Reddiye”, yıl: 1327, cilt: 7 , sayı: 172, ss. 244-246.
- “Açık Mektub”, yıl: 1327, cilt: 7, sayı: 180, s. 379.
- “Mebus Nasıl Olmalı”, yıl: 1327, cilt: 7, sayı: 182, ss. 412-415.
Sebîlürreşâd Dergisinde Yayımlananlar:
- “Müslümanlara Hitâbe: Artık Uyanmalıyız”, yıl: 1337, cilt: 19, sayı: 479, ss. 115-116.
- “Hitâbe”, Cilt: 19, Sayı: 485, Yıl: 1337, s. 181-182.
- “Hitâbe”, Cilt: 19, Sayı: 487, Yıl: 1337, s. 203-204.
- “Hitâbe”, Cilt: 19, Sayı: 489, Yıl: 1337, s. 226-227.
- “Sâbıkîn-i İslâm ve Keyfiyet-i İntişâr-ı Dîn”, Cilt: 20, Sayı: 510, Yıl: 1338, ss. 183-185.
- “İslâm Fedâkârlığı, Sahâbe-i Kirâmın Metânet ve Fedâkârlığı”, Cilt: 20, Sayı: 613, Yıl: 1338, ss. 218-219.
- “Sâbıkîn-i İslâm’ın Fedâkârlığı”, Cilt: 20, Sayı: 517, Yıl: 1338, ss. 266-267.
- “İlk İslâm Mücâhidleri”, Cilt: 21, Sayı: 527, Yıl: 1339, ss. 54-55.20
Beyânu’l-Hak Dergisinde Yayımlananlar:
- “Diyânetin Medeniyete Lüzûmu (I)”, yıl: 1327 (1909), cilt: 1, sayı: 26, ss. 604-606.
- “Diyânetin Medeniyete Lüzûmu (II)”, yıl: 1327 (1909), cilt: 2, sayı: 27, ss. 636-638.
- “Diyânetin Medeniyete Lüzûmu (III)”, yıl: 1327 (1909), Cilt: 2, sayı: 28, ss. 654-657.
- “Diyânetin Medeniyete Lüzûmu (IV)”, yıl: 1327 (1909), cilt: 2, sayı: 29, ss. 685-687.
- “Diyânetin Medeniyete Lüzûmu (V)”, yıl: 1327 (1909), cilt: 2, sayı: 31, ss. 725-727.
- “Bir Mütâlaa”, yıl: 1327 (1909), cilt: 1, sayı: 25, ss. 583-586.
- “Girit İçin Sivas’ta Akd Olunan Mitingde Ulemâdan Bir Zât Tarafından İrâd Olunan Bir Nutuk”, yıl: 1328 (1910), cilt: 3, sayı: 65, ss. 1299-1300.
- “Kanûn-i Cezâya İlâve Olunan Mevâdd-i Kanûniyeden Ellibeşinci Maddenin Fıkra-i Ahiresi Üzerine Bir Mulâhaza”, yıl: 1329, (1911), cilt: 5, sayı: 124, ss. 2254-2256.
- “İ’dâd-ı Kuvvet”, yıl: 1329 (1911), cilt: 6, sayı: 141, ss. 2526-2528.
- “Mücâhidlerimize Yapılan Haksızlığa Reddiye”, yıl: 1329 (1911), cilt: 5, sayı: 126, s. 2284.
- “Açık Mektup”, yıl: 1329 (1911), cilt: 6, sayı:146, ss. 2612-2614.
- “Rusya’da İslâm’a Baskı Yapmaya Gerek Görenler”, yıl: 1329 (1911), cilt: 5, sayı: 126, ss. 2284-2286.
- “Mücâhidlerimize Narvâ Taarruz Reddiyesi”, yıl: 1329 (1911), cilt: 6, sayı: 126, ss. 3490-3493.
Bazı Görüşleri
Mustafa Takî Efendi bugünkü demokrasi kavramının içerdiği anlamla örtüşen meşrutiyetin savunucularındandır. Ona göre meşrutiyet halkın tümü veya bir kısmının seçerek oluşturduğu anayasal parlemento/meclis idaresidir. Onun meşrutiyet nizamından anladığı; herkesin hakkı söyleyebilmesi, devlet işlerini düzelme ve düzenleme hakkına sahip olması ve yönetimin istişare ile gerçekleşmesidir.
İşte o, meşrutiyetin bu yönlerini kurtuluşun işareti olarak görmektedir. Çünkü o yaşadığı dönemdeki Osmanlı yönetim şeklini istibdad olarak değerlendirmektedir. İstibdad rejimi devlet yöneticilerinin her istediğini yapması, bu uygulamalara hiç kimsenin ses çıkaramaması ve âdeta hesap sorulamaz konuma gelmeleridir.
II. Abdulhamid (1876-1908) yönetiminin istibdadı benimsediğini ve halkta güvenin yitirildiğini söyleyerek meşrutiyetin ilanıyla birlikte artık herkesin konumuna göre hakkı söylemesi gerektiğini belirtmektedir.[8] O, çöküşün önemli sebeplerinden biri olarak kabul ettiği baskıcı yönetimin (istibdad) Kırk Hadis adlı eserinde ilk sırada naklettiği hadiste Hz. Peygamber(sav) tarafından reddedildiğini söylemektedir:
“Benden sonra birtakım yöneticiler (imamlar) gelecek ki, onların sözleri reddedilmez. Onlar maymunlar gibi ateşe (Cehenneme) yuvarlanırlar.”[9]
Milletvekili olarak yasama ve yürütme görevlerine talip olanların veya bu göreve getirilenlerin bilge şahsiyetler olmalarını, dinî ilimleri özellikle usûl-i fıkhı iyi bilmeleri, tarih, coğrafya, fen, siyaset ve diğer bazı dallarda bilgili olması gerektiğini belirtmektedir.
Çünkü dönemin şartlarına göre yasama bu kaynaklara dayalı bir bilgi donanımını gerekli kılmaktadır.[10] Ayrıca yöneticilerin yaptıkları işlerde şeffaf ve hesap verilebilir bir şekilde davranmalarına dikkat çekmektedir. Siyasetçi halkın içine girmeli ve onların dertleriyle hem-dert olmalıdır.[11]
Ona göre kişiler işlerini ilmin kılavuzluğuyla yapmalıdırlar. Maddî ve mânevî kurtuluşun yolu ilim elde etmekten ve ona göre amel yapmaktan geçer. Cahillik aydınlığı karanlık, karanlığı da aydınlık olarak gösterir.[12]
Aslında Takî Efendi esas sorumluluğun halkta olduğuna işaret ederek onların önce kendilerini ıslah edip sonra doğru kişileri seçip meclise göndermeleri hâlinde bu sorun çözülecektir. Halkın bu sorumluluğuna işaretle Hz. Pegamber(sav) şöyle buyurmaktadır: “Sizler nasıl olursanız öyle idare edilirsiniz.”[13]
Yönetimde istişarenin önemine dikkat çeken Takî Efendi, bu konuda müsteşar/danışmanın önemli rolü olduğunu ifade eder. Ona göre danışman hakkı ifadede tereddüt etmemeli, kendisinin bilgisine başvurulan konularda doğrusu neyse onu söylemelidir.
Müsteşar/danışman işini iyi niyet, saygı ve güvenle yapmalıdır. Hz. Peygamber(sav) müsteşar/danışmanın nasıl bir insan olması gerektiğini şöyle açıklar: “Müsteşar/danışman güvenilen kimsedir. Kendisine bir şey danışıldığında kendi işiymiş gibi görüş bildirsin.”[14]
Mustafa Takî Efendi Kur’an-ı Kerim ve sünnete uymada dikkatli idi. Ona göre bu iki kaynağa bağlı kalmak kaydıyla Müslümanlar yeniliklere ve gelişmelere açık olmalıdır. Taklidde ölçülü olmaya riayet edilmelidir. Körü körüne taklidin bizi geri bıraktığını düşünen Takî Efendi bu doğrultuda şöyle der:
“Her gördüğümüzü ve duyduğumuzu körü körüne taklit etmemizin acı sonuçlarını yaşamaktayız. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmalıyız. İşlerimizi Kur’ân’a göre yapalım, hatta öyle yapalım ki bizim hâlimize başkaları imrensinler. Sanayimizi kurup ürün ithaline bir son verelim. Paramızı israf etmeyip vatan savunmasına harcayalım.”[15]
Mustafa Takî Efendi‘nin tasavvufî görüşleri onun bu alanda ne kadar derin bir vukufiyete sahip olduğunu göstermektedir. Ona göre Hz. Peygamber(sav)’e, Allah(cc) tarafından bütün mânevî makamlar yaşatılarak tecrübe ettirilmiştir. Onun tespitinde işaret edilen mânevî makamlar, sırasıylsa irade, mahabbet, marifet, tevhid, tefrid, fenâ, bekâ, ittisaf ve ittihaddır.
Mustafa Takî Efendi, İsra ve Mirac hadisesini zikredilen bu durumun bir göstergesi olarak takdim etmektedir.[16] Ona göre Hz. Peygamber(sav)’in miraca çıkarılış sebeplerinden biri Allah(cc)’ın sonsuz merhametini elçisine göstermektir. O, Hz. Peygamber(sav)’in Mirac hadisesinin uyku ve uyanıklık hâli arasındayken ruhen bir defa değil çok kez gerçekleştiğini ifade etmektedir. Ancak Hz. Peygamber(sav)’in bu semâya yükselişleri mekândan münezzehtir.[17]
Ahlâk konusu Mustafa Takî Efendi’nin hassasiyetle üzerinde durduğu hususlardan biridir. Ona göre ahlâkı güzelleştirmek veya diğer bir değişle güzel ahlâk sahibi olmak gerekir. Ahlâk itidal üzere olmayı lüzumlu kılar. Zikredilen bu genel çerçeveye uygun davranıldığı zaman kimse bir başkasının hukukunu çiğnemez. Böylece toplumda huzur ortamı sağlanmış olur. Dolayısıyla ahlâkî hususlarda ifrat ve tefrite düşülmemelidir.[18]
Mustafa Takî’ye göre dünya âhiretin tarlasıdır. Bu sebeple dünyevî işler ihmal edilmemelidir. Çünkü insanın halife olmasının gayesi dünyayı imar etmektir. Dünyasını ihmal eden Allah(cc)’a hakkıyla kul olma, içinde yaşadığı mekânı ve kendisine verilen nimetleri tanıma, âhireti anlama konularında zaafiyete düşer.[19]
Kaynaklar:
[1] Cemal Ağırman, “Mustafa Takî Efendi, Kırk Hadis Yahut İlm-i Hâl-i Siyâsî ve İctimâî Adlı Eseri ve Bazı Hadislere Getirdiği Yorumlar”, Cumhuriyet Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sivas 2005, c. 9/2, ss. 62-63; Cemal Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi: Hayatı, Eserleri ve Bazı Düşünceleri, Sivas 100 Temel Eser, Sivas 2006, s. 21; Fatih Çınar, “Milli Mücadelenin ve İlk Meclisin Manevî Mimarlarından Sivaslı Bir Âlim: Mustafa Takî Efendi”, Cumhuriyet Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sivas 2005, c. 9/2, s. 171.
[2] Çınar, “Milli Mücadelenin ve İlk Meclisin Manevî Mimarlarından Sivaslı Bir Âlim: Mustafa Takî Efendi”, s. 171; Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi, s. 22.
[3] Ağırman, agm, s. 64; Çınar, “Milli Mücadelenin ve İlk Meclisin Manevî Mimarlarından Sivaslı Bir Âlim: Mustafa Takî Efendi”, s. 172.
[4] Ağırman, agm, ss. 64-65.
[5] Çınar, “Milli Mücadelenin ve İlk Meclisin Manevî Mimarlarından Sivaslı Bir Âlim: Mustafa Takî Efendi”, s. 173; Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi, s. 23.
Mustafa Takî Efendinin vefat tarihi Mustafa Hâki Efendinin oğlu Bahâeddîn Efendinin notlarında 10 Muharrem 1343/11 Ağustos 1924 şeklinde verilmektedir.
[6] Mustafa Takî Efendinin burada zikredilen kitap ve makaleleri için bk. Ağırman, agm, ss. 65-68; Çınar, “Milli Mücadelenin ve İlk Meclisin Manevî Mimarlarından Sivaslı Bir Âlim: Mustafa Takî Efendi”, ss. 174-182.
[7] Söz konusu eserde nakledilen hadislerin metinleri ve açıklamaları için bk. Ağırman, agm, ss. 70-86; Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi, ss. 65-126; Fatih Çınar, “İslâm’ın Sosyal Boyutunu İfade etmesi Açısından Mustafa Takî Efendinin Kırk Hadis İsimli Eseri ve Değerlendirilmesi”, Somuncu Baba, 2007, sayı: 78, ss. 58-61.
[8] Mustafa Takî, Kırk Hadis, s. 5; Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi, s. 33-34.
[9] Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi, s. 65; Ağırman, agm, ss. 70-71.
[10] Resul Kesenceli, “Mütefekkir Olarak Mustafa Takî Efendide Mebus Olmanın Nitelikleri”, Somuncu Baba, Kasım-Aralık 2000, sayı:29, s. 16.
[11] Kesenceli, “Mütefekkir Olarak Mustafa Takî Efendide Mebus Olmanın Nitelikleri”, s. 17.
[12] Mustafa Takî, “Hitâbe”, Sebilürreşat, yıl: 1337, c.19, sayı:487, s. 181; Fatih Çınar, “Vefatının 83. Yılında Mustafa Takî Efendi ve Günümüze de Yön Veren Bazı Mesajları”, Somuncu Baba, 2008, sayı:, s. 35..
[13] Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi, s. 68; Ağırman, agm, s. 72.
[14] Mustafa Takî, Kırk Hadi, h.no: 7; Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi, s. 71; Ağırman, agm, s. 73.
[15] Mustafa Takî, “Hitâbe”, Sebilürreşat, yıl: 1337, c.19, sayı:487, s. 203.
[16] Çınar, “Milli Mücadelenin ve İlk Meclisin Manevî Mimarlarından Sivaslı Bir Âlim: Mustafa Takî Efendi”, ss. 197-198.
[17] Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi, s. 24.
[18] Mustafa Takî, “Diyanetin Medeniyete Lüzumu – 3”, Beyanü’l-hak, c. 2, sayı: 28, ss. 656-657.
[19] Ağırman, Sivas Mebusu Mustafa Takî Efendi, s. 40.

Önceki Halka
Mustafa Hâkî Tokâdî (ks)
